Google Search Engine


Google

   
 
  MEHTER VE MACARİSTAN OSMANLI İZLERİ

GEBZE MEHTERİ MACARİSTAN KONSERİ




MACARİSTAN KONSERİ VİDEO LİNKLERİ

https://www.google.com.tr/search?q=GEBZE+MEHTER%C4%B0+MACAR%C4%B0STAN&tbm=vid&source=lnms&sa=X&ei=GFDiU5nmEIfMyAOL7oCoCw&ved=0CAkQ_AUoAg&biw=1600&bih=766&dpr=1

MACARİSTAN MEHTER WEB LİNKLERİ

https://www.google.com.tr/?gfe_rd=cr&ei=X07iU5yIB6uo8weV-oHQBQ&gws_rd=ssl#q=GEBZE+MEHTER%C4%B0+MACAR%C4%B0STAN


MACARİSTAN VE OSMANLI

Budapeşte'de Mehter Takımı gösterisi

Türk Macar İşadamları Derneği'nin davetlisi olarak Budapeşte'ye gelen Gebze Belediyesi Mehter Takımı, Kahramanlar Meydanı ve Buda Kalesi'nde birer gösteri düzenledi.

Halkın büyük ilgiyle izlediği, Budapeşte Kaharamanlar Meydanı'nda yapılan gösteri sonrası Macaristan Fahri Konsolosu ve Türk Macar işadamları Derneği Başkanı Osman Şahbaz ile birlikte Türkiye'nin Budapeşte Büyükelçisi Şakir Fakılı, Dilovası Belediyesi Kültür ve Sosyal İşleri Müdürü Ayhan Akbulut'a günün anısına plaket takdim ettiler.

Program sonrası AA'ya bir açıklama yapan Şahbaz, "Böyle güzel günler Türk-Macar ilişkilerine özellikle katkı sağlayacaktır, sadece biz Türk-Macar işadamları derneği olarak sanayicileri ve işadamlarını biraraya getirmiyoruz, aynı zamanda sosyal ve kültürel ilişkilerin kalkınmamızda çok ciddi etkisi olduğunu biliyoruz. İnşallah bu tür sosyal ilişkilerimiz artarak devam edecektir." dedi.

İki ülke başbakanlarının da ekonomik olarak artan ilişkilerin yanısıra sosyal ve kültürel ilişkilerin de artmasını arzu ettiklerini söyleyen Osman Şahbaz, buna katkı sağlamaya çalıştıklarını belirtti.

1664 Yılında, Avusturya ve Osmanlı imparatorluğu arasında meydana gelen St. Gotthard savaşı sonrası imzalanan VASVAR anlaşmasının yıldönümünde, Dilovası Belediyesi ve Szentgotthárd Belediyesi Kardeş Şehir Protokolü İmzalayacak. Bu nedenle düzenlenecek programda Dilovası Mehter Takımı Szentgotthárd şehrinde gösteriler sunacak.

http://www.haberler.com/budapeste-de-mehter-takimi-gosterisi-6334934-haberi/
 


MACARİSTAN VE OSMANLI

Szentgotthard kardeş şehir

https://www.google.com.tr/?gfe_rd=cr&ei=6VTiU_7dOuak8wfn3YDYCw&gws_rd=ssl#q=Szentgotth%C3%A1rd


Budapeşte'nin en muhteşem yerleri Osmanlı döneminden kalma özel mekanlarla dolu.
Macaristan'ın başkenti Budapeşte'nin en ihtişamlı yerindeki Buda (Budin) Kales
Osmanlı döneminden kalma özel mekanlar ve zatların kabirlerini barındırıyor.
                Macarların ifadesi ile 'Kahraman Düşman' Osmanlının son Budin Valisi Arnavut Abdurrahman Abdi Paşa'nın türbesi
eski ismi Büyük Cami olan ve daha sonra kiliseye çevrilen Matyaş Kilisesi, Balıkçılar Burcu, Buda Sarayı, Kasım Paşa, Veli Bey
Orta Hisar Kuleleri, Türk Mezarlığı diye bilinen Akıncılar Şehitliği ve Gül Baba Hazretleri'nin türbesi görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.
                Osmanlı İmparatorluğu'nun 150 yıl hüküm sürdüğü ve Avrupa'ya uzanan son karakolu mahiyetindeki Macaristan'da
her adım başında bir tarihi objeye rastlamak mümkün.
                Osmanlı'nın son müdafaasının yapıldığı hâkim tepede, Budin Kalesi'nde son Osmanlı Valisi
ve paşası Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa'nın mezarını görüyoruz. Tepeden aşağıya inmeye başladığınızda mütevazı
Bir parmaklıkla çevrilmiş akıncı mezarlığını ve düzlüğe inince de Gül Baba Türbesine rastlıyoruz.
Bu üç mezarlık da adeta Osmanlı'nın uzun yıllar süren hâkimiyetinin sırlarını izah ediyor gibi
siyasi idare, askeri güçler ve manevi dinamikler.
                Bir buçuk asır kaldığı bu ülkeye Osmanlı öyle bir kokusunu bırakmış ki, dağına taşına sinen bu havayı birileri
gelip silmeye çalışsa da başarılı olamamış. O yüzden de yamaçlarında dolaştığınız bu yerlerde bazen kendinizi
Osmanlı'nın ergenlik dönemlerinin yaşandığı Bursa'da, ya da olgunluk çağlarının yaşandığı İstanbul'da gibi hissedebiliyorsunuz.
                Budapeşte'nin ortasından geçen Tuna Nehri'nin batı kesimine Buda, doğu kesimine
Peşte deniyor. Gül Baba'nın türbesi ise Buda tarafında kalıyor ve bu hakim tepeden baktığınızda
karşı sahilinde, ülkenin kalbi diyebileceğimiz tarihi ve görkemli Macar Parlamentosu görülebiliyor.
                Budin Beylerbeyi Mehmet Paşa tarafından 1543-1548 yılları arasında tamamlanan sekizgen yapıdaki
Gül Baba Türbesi, Gül Dede olarak da bilinen ve Budin Kuşatması sırasında ölen Bektaşi dervişi Cafer'in türbesi
Gül Baba 15.yüzyıl sonlarıyla 16.yüzyıl başlarında yaşamış. Külahında daima bir gül taşıdığı için "Gül Baba, Gül Dede" lakabıyla tanınmış
1541 yılında 1 Eylül günü Budin savaşında şehit düşmüş. 1997 yılında Türk-Macar Hükümetlerinin işbirliğiyle
Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nce ilk yapıldığı güzellikte restorasyonu tamamlanmış.
                Son Osmanlı Valisi ile Osmanlı gönül sultanının kabirleri arasında yer alan ve adeta bu iki dinamiğe muhafızlık
yapan bir başka mekân var; Akıncılar Mezarlığı. Tesadüfen bulunmuş bir yer burası. Bir grup genç, o civarda koşu yaparken
tarihi taşların olduğunu fark ediyor ve bunlara dikkatle baktıklarında bunların Osmanlı döneminden kalma mezar taşları
olduğunu görüyorlar. Bu durum hemen Türk Büyükelçiliğine haber verildiğinde, gerekli resmi işlemlerden sonra
o alan koruma altına alınıyor. Adına da Akıncılar Mezarlığı deniyor.
                Bütün bu tarihi değerleri ve hatıraları barındıran Macaristan ve başkenti Budapeşte
metfun Osmanlı büyüklerinin torunlarını ziyaretine bekliyor.
Kaynak:Cihan
 

http://www.aktifhaber.com/macaristanda-osmanli-izleri-221558h.htm

http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=17977&start=75

Hasan Paşa Camii



(+)





(+)


Gül Baba Türbesi-Budin

Kanuni Sultan Süleyman'ın Macaristan'daki Bilinmeyen Mezarı

Tuna’nın akışını diğer bir tepenin üzerine kurulu Vişegrad Kalesi’nden zevkle seyrediyoruz. Bugün üzerinde hem yolcu hem de yük taşımacılığının yapıldığı bir Avrupa nehri o. Sakin sakin akışına devam ediyor koca nehir. Hiçte yabancı değiliz ona. Küçük yaşlardan itibaren hep ismini duyduk bu nehrin. Akıncılar duyurdu onu bize ilk başta. Bir nehir var adı Tuna dediler. "Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle" diye şairlerimiz destanlaştırdı onu. Askerimiz atlarını onda suladılar Şehitlerimiz son abdestlerini ondan aldılar, son yudumlarını ondan içtiler. Tuna boylarına sefer var dendiğinde o gece heyecanından uyuyamayan yiğitlerin atlarının kişnemelerini ve kılıç şakırtılarını duyar gibi oluyoruz Tuna’ya gözlerimiz dalınca. Osmanlı ordusunda biri diğerine Tuna’yı kaç defa geçişine göre övünürmüş. Bir asker, ben Tuna’yı 5 defa geçmiş birisiyim derken, diğeri ona benimki 10 oldu diye cevap verirmiş.

O ünlü Padişah Kanuni, 13 kez gelmişti buralara ve her gelişinde de ayrı bir muhteşemdi. Son gelişinde sadece ihtiyarlıkla değil aynı zamanda hastalıklarla da uğraşıyordu. Tanıdık topraklardı, defalarca gelmişti buralara. Yeri geldi savaş esnasında kendisini öldürmeye yemin eden 3 şövalyeyi anında yere sermişti. Ordunun en önünde gidiyor beyaz atın üzerinde kefeni andıran beyaz elbisesi ile ölüme meydan okuyordu. Kimi zaman zırhına çarpan oklarla kıl payı ölümden kurtuluyordu. Ama bu sefer farklıydı. O hastaydı. Trabzon’da doğan o ünlü padişahı ölüm 6 Eylül 1566’da 73 yaşında yakaladı. Yaşlı vücudu onu artık taşıyamamıştı. Pek çoğumuz bilmeyiz onun iç organlarının Zigatvar’da defnedildiğini.....Zamanın sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa, Padişah’ın cesedinin nakli sırasında çok zaman alacağından ve kokma hasıl olacağı endişesinden dolayı, Kanuni’nin iç organlarını çıkarttırır ve organlar buraya defnedilir. O günün şartlarında uzun bir yolculuktan sonra Padişah’ın naaşı İstanbul’a getirilir ve Süleymaniye Camii’nin bahçesine defnedilir. Sultan’ın o dönemlerde 7 ay süren seferleri, Avrupa’ya korku salan ve dehşete düşüren ordusu ve seferlere olan düşkünlüğü ve fetih aşkı kim bilir onun bedeninden bazı parçaların burada kalmasını zorunlu kıldı. Bu tamamen takdir-i İlahiydi.

Mezarın çevresi çok güzel düzenlenmiş. Ülkemiz adına iftihar edilecek bir durum. Hemen yanı başına yakışır bir Osmanlı çeşmesi yapılmış. Buranın adına da Macar-Türk Dostluk Parkı denmiş. Bu park Türkiye Cumhuriyeti’nin girişimi ve maddi desteğiyle Sultan Süleyman’ın 500.yıldönümünde kurulur. Parkta aynı zamanda 2500 askeri ile Osmanlı’ya direnen Zigatvar kale komutanı Zrinyi Mikloşun heykeli de var.

ZIGATVAR KALESI

Zigatvar hala surlarıyla dimdik ayakta bir kale. Osmanlı askerleri kaleyi ancak bir aylık gibi uzun bir kuşatmadan sonra fethedebilmiş, Ama onun fethini görmek Kanuni’ye nasip olamamıştı.

Kale, Osmanlı askerlerinin kararlılığı, cesursa savaşlarının karşısında teslim olmaktan başka çarenin olmadığı anlamıştı. 7 Eylül 1566 yılında günlerce Türkleri zorlayan kale düşer ve bayrağımız dikilir. Kale komutanı Zirinyi Mikloşta yakalanarak idam edilir.

Her ne kadar Kanuni Sultan Süleyman buranın fethini göremese de, onun adına kalenin göbeğine fetih sonrası üç hafta içinde bir cami inşa edilir. Bugün camii müze olarak kullanılıyor. Caminin 110 basamaklı minaresi ise yıkılmış. Zigatvar’daki fethin sembolü cami ve bugünkü durumu hayli dokunaklı geliyor insana.

Yıllara rağmen kalenin surları ayakta ve sağlam olması dikkatimizi çekiyor. Surların bazılarını ise sarmaşıklar kaplamış taşları bile görünmüyor. İçi tamamen park alanı gibi yemyeşil. Tarih kitaplarında okuduğumuz, fethini okurken gururlandığımız Zigatvar kalesinde dolaşmak burukta olsa ayrı bir zevk veriyor insana doğrusu.

Dolaşırken Mohaç’ta toprağın altında şehitlerimizin olduğunu unutmadık. Attığımız adımlarda dikkati idik. Uçsuz bucaksız Mohaç ovasında Önde Kanuni Sultan Süleyman, arkada ise yüz binlerce kişiyi barındıran, kendilerine cennetten bir sayfa açılmışçasına sevinçle harbeden bir ordunun kılıç şakırtıları, at kişnemeleri ve Allah Allah sesleri geliyor gibi olur insanın kulağına. Güneş batarken ufukta, ortaya çıkan kızıllık bize Mohaç savaşını hatırlattı. Bulutlar sanki savaş düzeni almış, yerde yıllar önce bitmiş mücadeleyi gökyüzünde devam ettiriyorlardı.

Visegrad Kalesi, Osmanlılar tarafindan Estergon ve Budin arasında emniyet kalesi olarak kullanılmış. Slovekya sınırına yakın. Çok sarp bir yere inşa edilmiş kale.

Tarihi Estergon kalesinin burçları ortadan kaybolmuş. Hatta hatta kaleye ulaştığımızda kale nerede diye bile kendi kendimize soruyoruz. Yılların yıpratmasına dayanamamış kalenin taşları. Bize ait bir iz var mı diye sağa sola bakıyoruz ama nafile. Asırlardır kalenin hakimi olmuşuz ama bir iz kalmamış. Rehberimiz bize sadece eskiden cami ama sonralari başka amaçla kullanılmış bu harabe binayı gösteriyor. Duvarlardaki mimariden cami oldugunu ancak çıkartabiliyoruz.

Sonunda Osmanlı’nın burada kaldığının ispatı, en büyük delilleri buluyoruz, mezar taşlarını.

İyi ki varsınız diyoruz onlara. Yoksa, başka bir tutanak yok bizi yansıtan burada. Kilitli bölmeye girip mezar taşlarını inceledikten sonra Fatiha okuyoruz yigit oğlu yigitlere. Gerçekten de mezar taşları bizim varlığımızın en büyük delilleri olmuş bu topraklarda.

aynaprogrami.com

http://www.samanyoluhaber.com/haber-79700.html



Macaristan'da Osmanlı izleri ile ilgili fotoğraflar aşağıdaki adreslerden görülebiliyor:

Budin Kalesi

http://fotogaleri.samanyoluhaber.com/galeri/280/2

Estergon Kalesindeki Osmanlı Mezarları

http://fotogaleri.samanyoluhaber.com/galeri/280/4

Kanuni Sultan Süleyman'ın İç Organlarının Gömüldüğü Mezar

http://fotogaleri.samanyoluhaber.com/galeri/280/6

Mezar ve Türk-Macar Dostluk Parkı

http://fotogaleri.samanyoluhaber.com/galeri/280/7

Mohaç'ta Osmanlı'nın Otağını Kurduğu Yer

http://fotogaleri.samanyoluhaber.com/galeri/280/8
Macaristan'da Osmanlı izleri
İstanbul-Budapeşte uçuşu yaklaşık 2 saat sürüyor. Şengen vizesi almak biraz sıkıntılı ama kendinizi evinizdeymiş gibi hissedebileceğiniz Budapeşte'deki Budin Otel'den bir davet mektubu isterseniz iki günde veriyorlar.

Avrupa ülkelerine hayran hayran bakmayı bırakıp 'Oralarda neler yapmışız, şimdi neredeyiz, onlar nerede?' gibi soruların muhakemesini yapmanın zamanı geldi de geçiyor bile. 3-4 gününüzü Macaristan'a ayırabilirsiniz.

Osmanlı'nın Balkan-lar'daki izini aramaya çıktığımızda ilk rotamız genelde Saraybosna ve civarındaki şehirler oluyor. Oysa unutulan, belki de hiç akıllara gelmeyen bir ülke var: Macaristan. 39 günde alınan Zigetvar Kalesi, duvarları titretilen Estergon, bizzat Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle Isparta'dan kalkıp İslam adına gül tohumları ekmeye gelen Gülbaba'nın ayak izleri bu şehirde. Mohaç Meydan Savaşı, Zigetvar şehrinin yakınlarında yapılmış, küçük bir Süleyman Köyü bile kurulmuş elimizden çıkan topraklara. Osmanlı'nın 'Nazlı Budin' adını verdiği, üzerine titrediği başkent Budapeşte ve diğer pek çok şehirde ecdadımızdan yadigar eserler var. Rakamsal olarak ifade edersek durum şöyle: 724 eser bırakmış atalarımız, ama sadece 28'i ayakta. Eserlerin çoğu İstanbul'la birlikte kültür başkenti seçilen Pecs ve Zigetvar'da yani güney Macaristan'da. Ama her şeyden daha önemlisi Osmanlı'nın Avrupa'daki topraklarını genişletmek için ömrü hayatı seferlerde geçen, ordusuyla Viyana'nın kapılarını titreten Kanuni Sultan Süleyman Han, Zigetvar'da canını teslim etmiş ve iç organları bu şehirde gömülmüş, naaşı ise İstanbul'a getirilmiş. Birçoğumuz bu tür ayrıntıları bilmiyoruz. Öğrenelim diye Budapeşte Havaalanı'na dayandık, inşallah bir gün sizin de yolunuz açık olur. s.ozarslan@zaman.com.tr

 

Kanuni Sultan Süleyman'ın iç organlarının gömülü olduğu yer: Turbeki

Budapeşte'yi gezmeye Gül Baba'dan destur alarak başlıyoruz. Burası Budapeş-te'nin en nezih yerlerinden biri. Gültepe adı verilmiş. Gül Baba Türbesi'nin restorasyonuna Türkiye destek vermiş. Malzemeler Türkiye'den getirildiği için olacak 15 yılda dökülmüş.

Türbenin çeşmesinin üzerinde şu ayet yazılı: "Her canlıyı sudan halk ettik." Türbeyi bir bekçi koruyor ama 'jıstak jıstak' çalan yüksek radyo sesine kimse engel olamıyor...

Gül Baba Türbesi'nden sonra şehrin en görkemli yapısı Buda Kalesi'ne (Osmanlı Budin demiş) çıkıyoruz. İlk işimiz son Budin valisi Abdurrahman Arnavut Abdi Paşa'nın kale içindeki kabrini ziyaret etmek. 70 yaşındayken kale kuşatmasında şehit düşüyor. Mezarının başına Macarlar şöyle yazmış: "Kahraman düşmandı rahat uyusun."

Macaristan'dan 75 paşa geçmiş. Sokullu Mustafa Paşa en çok eser bırakan ve en uzun yıl (12) paşalık yapan tarihi şahsiyetlerden...

Budapeşte, Osmanlı mülkünde İstanbul, Edirne ve Bursa'dan sonra en çok sevilen 4. şehirmiş. Her yıl 7 milyon akçe vergi toplanır, şehre harcanırmış. Çok sevildiği için de 'Nazlı Budin' demişler.

Kale içinde kiliseden camiye, sonra tekrar kiliseye çevrilen Fethiye Camii şehir fethedildiğinde ilk cuma namazının kılındığı cami.

Gül Baba'nın cenazesi Kanuni Sultan Süleyman'ın katılımıyla kalenin ortasında Ulu Camii'deki (şimdi Szent Matyaş Kilisesi) Ebussuud Efendi'nin imamatinde kılınıyor.

Budin Kalesi'nin içinde Akıncılar ve şehrin doğusunda 10. bölgedeki Galiçya Cephesi şehitlikleri var. Ziyaret edip bir Fatiha okumak boynumuzun borcu.

Zigetvar Kalesi'nin kuşatılması, Kanuni Sultan Süleyman'ın son seferi. Hatta o dönemde çok hasta olduğu için saraydan ayrılmasını bile istemiyorlar. Çünkü Zigertvar'a gidip gelmek, savaşa katılmak en az 1 yıl demek. Ama o, "Asker, sultanını başında görmek ister." diyerek kimseyi dinlemiyor. Tahtırevanlarla taşınarak ordunun en başında yola çıkıyor. 39 gün sürüyor kuşatma. Ancak Sultan Süleyman, kalenin alınışından iki gün önce vefat ediyor. Ölümü, moralleri bozulmasın diye askere duyurulmuyor. Geri dönüş yolu çok uzun olduğu için iç organları Zigetvar'da otağının kurulduğu yerin yakınlarına gömülüyor. Daha sonra oğlu II. Selim buraya bir türbe yaptırıyor. Bölgenin bugünkü adı bu yüzden Turbeki. Ama Osmanlı egemenliği sona erince türbe yıkılıp yerine kilise inşa edilmiş. Normalde Macaristan'da karşılaştığınız pek çok kilise iyi korunmuş, bakımlı ve aktif yerler. Ancak burası tam aksine pejmürde. Belli ki, yanına kimse uğramıyor. Sevinsek mi üzülsek mi bilemeden çelişkili bir ruh haliyle ayrılıyoruz Turbeki'den.

Zigetvar şehrinin meydanında bir kilise var. Osmanlı'da Ali Paşa Camii'ymiş adı. Camiden eser yok elbette. Minaresi yıkılmış. Sadece pencerelerin mimari özellikleri bize ait bir eser olduğunu anlatıyor.

Zigetvar Kalesi'nin içinde ise Sultan Süleyman Cami var. Müze olarak kullanılıyor. İçine girdiğimizde bir cam sergisiyle karşılaşıyoruz. Bir de minberin bulunduğu yerde bir rahle ve üzerinde açık şekilde yan yana duran Kuran'ı Kerim ve İncil

 

 

Macarlarla ortak kelimelerimiz çok

Havaalanından inip Budapeş-te'ye ilk girdiğinizde kırmızı renkli İETT otobüsleriyle karşılaşacaksınız. Sakın bizim gibi 'Aaa bizim otobüslerden...' gibi bir tepki vermeyin. Rehberimiz Hakkı Yaz hemen uyarıyor: "Nereden sizin oluyor, onların. Ikarus otobüslerini Macaristan'dan ithal ettik." Sonra hatırlıyoruz. İETT otobüslerinin kenarlarında Made in Hungary yazdığını.

Şehri Tuna Nehri ikiye ayırmış. Bir tepesi Buda, diğeri Peşte. Buda tepelik ve yeşillik bir yer, Çamlıca'yı hatırlatıyor. Ama daha modern, düzenli ve temiz hali. Peşte iş hayatı ve bürokrasi kokuyor. Ancak TBMM gibi iş gören Parlamento Binası, opera ve müze binaları gibi şehirdeki tüm tarihi yapıları seyretmeye doyamıyorsunuz. Bir de Ortaçağ filmlerinden fırlamış şatolar var ki, bir yazarın şehri 'dünyanın en büyük açık hava müzesi' olarak tanımlaması boşuna değil.

Binaların ilginç bir özelliği var. Mesela altı katlı bir binanın her katındaki pencerelerin mimarisi birbirinden farklı. Bu farkı anlamak için çok dikkatli bakmak lazım. Aynı gibi zannedilebiliyor. Hakkı Bey, "Ben 5 yılda ancak fark edebildim." diyor.

Macarlılarla ortak kullandığımız birçok kelime var: Tuna Nehri'nde yaptığımız tekne gezisinde görevli kızcağız "What would you like to drink?" diye sorduğunda, kısaca 'Alma' derseniz elma suyu istediğinizi anlayabiliyor. Török (Türk), turban (sarık), mescet (mescid), türbe gibi sokak isimleriyle karşılaşabilirsiniz. Diğer ortak kelimeler balta, sakal, şapka, pabuç, patlıcan, musakka, şal, cep, kapı, anne, çok, tavuk, varoş, sallaş bu son ikisi bizim onlardan aldıklarımız.

Üç gün boyunca şehri şu duyguyla geziyorsunuz. Burada her şey gayet düzenli, şehirleşme mükemmel. Sokaklar tenha, kalabalık, gürültü çok nadir. Bir sorun yok gibi görünüyor. Ama neden yabancılar İstanbul'da gelince bayılıyorlar? Üç gün sonunda edindiğimiz kanaat bunun cevabı: Avrupa'da her şey yolunda, ama hayat değil.

Memleket sıcaklığında bir butik otel

Nerede kalacağım diye bir derdiniz olmayacak bu şehirde. Buda'nın zümrüt yeşili tepesinde bir butik otel var. Haytour'un sahibi Malatyalı Hakkı Yaz, Budin Otel'i dört yıl önce açmış. Oteli, yardımcılarıyla beraber işletiyor. Otele girerken ayakkabınızı kapıda çıkarıp size özel verilen terlikleri giyiyorsunuz. Tertemiz, mis gibi. Avrupa'nın diğer otellerinde karşılaşılan lavabo problemleri de yok. Bize göre düşünülmüş her şey. Otel misafirlerine sabahları Anadolu kahvaltısı sunuyor. Üstelik mutfakları herkese açık. Canınız dolma çekerse mutfağa girip yapabilirsiniz. Macaristan'ın şöyle bir özelliği var: Avrupa'da yaşayan ve tatillerde araçlarıyla Türkiye'ye gidenler için tam orta yerde, mola verilecek bir konumda duruyor. Fiyatları da uygun. www.budapesteturu.com, +36 70 314 14 29

 

Zigetvar'da bir Süleyman Köyü

Osmanlı yadigarları, Budapeşte'ye 2,5 saat uzaklıktaki Pecs ve Zigetvar şehirlerinde daha yoğun. Zigetvar'a 15-20 km kala çok şirin bir köy çıkıyor karşımıza. Adı Szuliman. Yani Süleyman Köyü. Sessiz, sakin ve çocuksuz bir köy. Ne pencereden bakan var, ne oyun oynayan çocuklar. Bahçeye biber toplamaya çıkan bir kadın görünce hemen 'Neden bu köyün adı Süleyman?' diye soruyoruz. "Sultan Süleyman'dan dolayı. Büyüklerimiz onu çok sevmiş." diyor.

Köyden ayrıldıktan sonra Kanuni Sultan Süleyman'ın 500. doğum gününde yani 1994'te Zigetvar yakınlarında yapılan Macar-Türk Dostluk Parkı'na uğruyoruz. Zigetvar kale komutanı Zrinyi Miklos ve Kanuni Sultan Süleyman'ın heykelleri var yan yana.

Pecs'te namaz kılmak için para ödenen cami

Zigetvar'dan 40 km uzaklıktaki Pecs şehrine doğru yola çıkıyoruz. Pecs'i hatırlayacaksınız, İstanbul nasıl ki 2010'un Avrupa kültür başkenti ise Pecs de o başkentlerden biri. İlk durağımız Yakovalı Hasan Paşa Cami. Tam öğle vakti. Namaz kılmak için içeri giriyoruz. Kapıda bizden para istiyorlar. Şaşırmak saçma ama bir anda aklımıza gelmiyor cami değil, müzeymiş artık burası.

 

Pecs'teki en önemli eserlerden biri de Széchenyi Meydanı'ndaki Gazi Kasım Paşa Camii. Pek çok cami gibi bunun da minaresi yıkılmış ve kiliseye dönüştürülmüş. Tepesindeki hilalin üzerine bir haç oturtulmuş. Macaristan'ın her yanı heykel dolu. Şehri kurtaran, savunan herkesin heykelini dikmişler. Meydandaki Macar köylülerini anlatan fotoğraf sergisi Pecs'in kültür başkenti olması nedeniyle açılmış.

 
TURBEKİ

ULU CAMİİ/MATYAŞ KİLİSESİ

 YAKOVALI HASAN PAŞA CAMİİ

http://www.bilimarastirmavakfi.org/Turkiye_ve_Balkanlar/Turkiye_ve_Balkanlar_03.html

http://www.haberrumeli.com/NewsDetail.Asp?NewsID=225&Title=Macaristan%60da-Osmanl%FD-izleri-Haber-Gazate-D%FCnya

http://www.ikincivatan.eu/macarlar-neden-osmanli-izleri-anitlarini-koruyor.htm

 

 


MACARİSTAN 
Eger -  Valide Sultan Hamamı
Peç - İdriz Baba Türbesi Yakovalı Hasan Paşa Camii Zigetvar -  Kanuni Sultan Süleyman Camii Erd Camii 

Budapeşte’deki Türk İzleri ve Gül Baba Türbesi
« : 02 Haziran 2010, 11:07:33 »
 
Geçmişte Budin ve Peşte olarak iki ayrı şehir olan ve bu iki şehri şiirlere ve marşlara konu olmuş tarihi Tuna Nehri’nin üstündeki sekiz köprünün bağladığı, Tuna’nın göz bebeği Budapeşte… Budapeşte; Avrupa’daki büyük şehirler içerisinden içinizde yabancılık hissi uyandırmayacak nadir şehirlerden birisidir. Neden bilmem ama şu koca Avrupa’da bizim Anadolu deyimiyle “Kanım kaynayan” nadir topluluklardan birisidir Macarlar. Belki de Macarları bu kadar sevmemin sebebi; üçü Türk olmak üzere dört kavmin karışmasından oluşan bir millet olmalarından dolayı oluşan kan bağıdır.


BUDAPEŞTE’DEKİ TÜRK İZLERİ

Dile kolay… Tuna’nın İncisi olan bu güzel şehir 150 yıl Türk hâkimiyetinde kalmış. Amacı kuru cihan kavgası olmayan, diğer devletler gibi gittiği yerlerin halkını köleleştirip doğal zenginliklerini sömürmeyen, aksine gittiği yerlere yaptığı eserlerle mimarisini zenginleştiren, gittiği yerlere adalet götüren, her zaman gurur duyduğum ecdadım, buraya da bir hoş seda bırakmış. Bunu, nereli olduğumu sorduğunda Türkiye dediğim zaman bana samimi bir şekilde “kardeş” diyen seyyar satıcının gözlerindeki ışıltıdan, Türk isimleri verilen cadde ve sokaklardan ve en önemlisi 466 yıldır ayakta kalan “Gül Baba Türbesi”nden anlamak mümkün.

Şehrin en işlek caddelerinde bulunan Türk restoranlardaki Macar personelin, pilav istediğinizde size pilavın üstüne kuru veya nohut da olsun mu diye Türkçe sorması, Hun İmparatoru Attila’nın buralarda çok sevilmesi ve Attila’nın adının verildiği cadde ve sokaklar olması, Estergon Kalesi, Attila’nın mezarının Tuna üzerinde bir adada olduğu rivayeti, yürürken karşınıza çıkan “Török Utca(Türk Caddesi)”tabelası ve daha onlarcası… Budapeşte’de Türk tarihi ve kültürü izleri taşıyan ve bana keyif veren çok şey oldu.

MANEVİ FETİH

Büyük seferlerimizin birçoğunun zaferle sonuçlanmasında; askeri ve siyasi başarımızın yanı sıra, ozanlarımızın çabaları, erenlerimiz ve dervişlerimizin manevi fethi de kuşkusuz etkili olmuştur. Ordu sefere çıktığında askerlerin ruhlarını güçlendirmek için; dervişler ve saz ozanları da sefere katılıyordu. Mola zamanlarında dualar okunuyor, destanlar söyleniyordu. Bu dervişler ve ozanlar, gerektiği zaman silahlanıp savaşa da katılıyordu.

BEKTAŞİ DERVİŞİ GÜL BABA

“Gül Baba”da bu dervişlerden birisiydi. Gül Baba, sadece Türkler değil, aynı zamanda Macarlar tarafından da çok sevilen, elinden tahta kılıcı, başındaki sarığından gül eksik olmayan bir Türk dervişi. Gül Baba’nın ordu üzerinde de etkisinin büyük olmasının sebebi; Yeniçerilerin Hacı Bektaş-ı Veli’yi Pir olarak kabul etmesi ve dolayısıyla Yeniçerilerin Bektaşi dervişlerine büyük saygı göstermesidir. Asıl adı Cafer olan, Amasya Merzifon doğumlu Gül Baba, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avrupa seferlerine katılan önemli bir Bektaşi babasıdır. Katıldığı seferlerde başından hiç gül eksik olmazmış. Bu yüzden de böyle anılmış Gül Baba.

GÜL BABA’NIN BUDİN SEFERİ VE MACARLARIN ONA OLAN SEVGİSİ

Sayısız savaştan sonra, 1526 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın daveti üzerine Gül Baba, Budin serfine katılmıştır. Budin alındıktan sonra Gül Baba, geri dönmemiş ve Budin’de 10 yıl yaşamıştır.1 Eylül 1541 yılında vefat etmiştir. Evliya Çelebi’nin kaynaklarına göre; Kanuni Sultan Süleyman dâhil 200.000 kişi katılmıştır Gül Baba’nın cenaze namazına. Çünkü Gül Baba, Macarlar tarafından da çok sevilmektedir. Bu sevgi öyle büyük ki, Gül Baba, Macar edebiyatına girmiş, adına operetler, şiirler, tiyatro oyunları yazılmış ve hayatı filme alınmıştır.

GÜL BABA TÜRBESİ

Orta Avrupa’da kalan önemli eserlerimizden birisi “Gül Baba Türbesi”.Bizde Gül Baba Türbesi’ne gitmek için önce türbenin bulunduğu “Gültepe”ye çıktık. Türbenin arkasındaki sokağın adı da “Gül Baba”.Türbeye vardığımızda sağ elini kalbinin üzerine koymuş vaziyette selam veren Gül Baba heykeli karşıladı bizi. Türbenin avlu kısmı açıktı. Ne yazık ki mezarın olduğu kısım için ziyaret saati çoktan bitmişti. Ama ziyaret saati olmadığını öğrendiğimizde yüzümüzdeki üzüntü ifadesini gören görevli, dayanamayıp anahtarı getirdi ve mezarın olduğu kısmı kısa süreliğine de olsa bize açtı. Birçok türbede olduğu gibi burada da mezarın üstünde bir sanduka ve onun üstünde de ayetler yazılı yeşil örtü vardı. Sanduka’nın üstünde bulunan Gül Baba’nın kavuğunun altındaki yeşil kumaşta da bir gül deseni vardı.

Gül Baba Türbesi’ni 1543–1548 yılları arasında Budin Beylerbeyi olan Mehmed Paşa yaptırmış. Osmanlı, aynı zamanda Bektaşi Tekkesi olarak da kullanılan türbeye hazineden düzenli maaş alan bir Dede de görevlendirmiş. Budapeşte Osmanlı’nın elinden çıktıktan sonra türbe kısa bir süre kilise olarak kullanılmış. Sultan Abdülaziz’in 1867’deki Avrupa ziyaretinden sonra onarılarak tekrar türbeye dönüştürülmüş. Türbenin önemli bir özelliği de Avrupa’da Türkiye Cumhuriyeti’nin restore etmesine verilen ilk yapı olması.

SON OLARAK…

Üç kıtada olduğu gibi bu coğrafyada da ecdadımızın bıraktığı eserler ve kültürümüzden birçok iz var. Her ne kadar birçok yerde eserlerimiz yıkılmış ve izimiz oradan silinmeye çalışılmış olsa da 466 yıldır ayakta kalan Gül Baba Türbesi ve Balkanlardaki birçok eserimiz, ecdadımızın gittiği yerlere zulüm etmeye ve gittiği yerleri yakıp yıkmaya gitmediğini bana bir kez daha gösterdi. Her ne kadar diğer Avrupa ülkeleri, Atalarımızı işkenceci ve soykırımcı gibi göstermeye çalışıp yeni nesillerini bu kinle yetiştirseler de, Macaristan ve Balkanlardaki birçok ülkedeki kalıcı eserlerimiz ve insanlara bıraktığımız hoş seda, bize olan kardeşlik duyguları, elinde hiçbir belge olmadan Türk Milleti’ni işkencecilikle ve soykırımcılıkla suçlayanlara adeta bir Osmanlı tokadı olmuştur. Bizler de günümüzdeki kötü durum karşısında karamsar olmamalı ve geçmişimizdeki büyük başarıları ve sırlarını iyi öğrenmeli, atalarımızın hoşgörü ve adalet anlayışını örnek almalı ve bu yolda ilerlemeliyiz. Bir zamanlar bizim vergiye bağladığımız Amerika, antlaşmayı Türkçe yollayıp geri Türkçe göndermesini istediğimiz ve Türk korkusundan titreyen Avrupa Devletleri, Türk İmparatoru önünde diz çöken Papa… Ya şimdi? İşte şimdi durumlar tam tersine döndü. Sınır ötesi operasyon için Amerika’dan icazet alır olduk, kebap yemek için Avrupalıdan… Kafamıza çuvalda geçirildi, titrettiğimiz Avrupa’nın birliğine girmek için onlarca yıldır kapılarında oyuncak da olduk. Bunlar tersine döner elbet. Cumhuriyetimizin 100. Yılı olan 2023 yılında neden “Lider Ülke Türkiye” olmasın? İmkânsız mı? Tek çare; inanmak, geçmişi iyi bilmek ve bu uğurda azimle çalışmaktır. Unutulmamalıdır ki,


“GEÇMİŞİNİ İYİ BİLMEYENLER, GELECEĞİNİ İYİ ŞEKİLLENDİREMEZLER”

28.06.2009

Emrullah TÖREN 
 

http://www.inşirah.com/index.php?topic=6585.0

http://www.fotogezgin.com/haber_detay.asp?haberID=405

Macaristan’ın başkenti Budapeşte geçen yüzyılda birbirlerine komşu Buda, Pest ve Obuda adlı şehirlerin birleşmesi ile kurulmuş ve güzelliğini içinden geçen Tuna Nehri’nden almış bir kent. Buda kentin yüksek kesiminin adı, Buda’ya, birbirinden güzel köprülerle bağlanan alçak ve düzlük kesimin adı ise Peşte. Adı artık unutulmaya yüz tutmuş Obuda ise Tuna içinde yer alan üç adadan biri.

İçinden nehir geçen kentlerin güzel olduğu herkes tarafından kabul edilir. Budapeşte bu görüşe belki de en güzel örnektir. Gerçekten de Budapeşte gerek doğası ile gerekse mimarisi ile öylesine bir bütünlük içindedir ki çok dikkatli bakmazsanız nehrin aktığını fark edemez ve Tuna’nın bu güzel kenti terk etmek istemediğini düşünür, ünlü şiirdeki gibi “akmam” dediğini duyar gibi olursunuz…

Budapeşte güzel olduğu kadar gezilmesi ve kavranması kolay bir kent. Gezilecek yerler başlıca üç bölgede toplanmıştır. Kentin en yüksek yeri Gellert Tepesi, biraz daha geride Kale, karşıya geçmeden önce Gül Baba Türbesi ve köprü üzerinde Margeret Adası ilk gününüzü alır. Kente hakim Gellert, Tuna kenarında, üzerinde her taraftan görülebilen Özgürlük Anıtı’nın yer aldığı yeşil bir tepe. Kale’de ise Unesco’nun Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alan Kutsal Üçlü Meydanı’ndaki 13. yy eseri St. Matthias Kilisesi, onu çevreleyen Balıkçılar Hisarı ve buradan yürüyerek gidilen Eski Kraliyet Sarayı (şimdi kısmen müze ve kütüphane, kısmen de başbakanlık olarak kullanılıyor) bulunuyor.

Buda’dan ayrılmadan önce, Türkiye’den giden resmi heyetlerin programında da yer alan Gül Baba Türbesi görülebilir. Bir Bektaşi dervişi ve şair olan ve 1541’de burada ölen Gül Baba’nın Türbesi sadece Türklerin değil Macarların da ziyaret ettiği bir yer. Türk sokağından (Török Utca) devamla, Gül Baba Sokağı’ndan (Gül Baba Utca) çıkılan küçük bir tepenin üzerindeki bakımlı bir bahçede yer alan türbenin önünde de, sarığında bir gül bulunan Gül Baba Heykeli yer alıyor.

Tuna üzerinde yemyeşil bir ada olan ve her iki tarafa, üzerinden tramvay da geçen bir köprü ile bağlanan Margit Adası’nın girişindeki müzik eşliğinde dans eden fıskiyeli havuz ve çevresindeki asırlık çınarlar görmeye değer.

Buda ve Peşte’yi birbirine bağlayan ikisi demiryolu olmak üzere 9 köprü içinde en ünlüleri; adadan geçen Margit, Zincirli Köprü diye tanınan Szechenyi ve Gellert Tepesi’ne çıkan Erzsebet ve Hal Binası’nın önündeki Szabadsag’tır.

Tuna üzerindeki 1 saatlik gemi turları veya iki saatlik otobüs turları ile gezilebildiği 4 hatlı metro sistemi bulunan Budapeşte’de, her yere kolayca ulaşılabilir ama pek çok yeri Unesco Kültür Mirası listesinde yer alan böyle bir şehir en iyi, yürüyerek gezilebilir. Ayrıca Macarca, birçok sözcüğün Türkçesine çok benzediği ve ö, ü gibi Türkçeye özel bazı harflerin de kullanıldığı bir dil. Bu nedenle harita kullanmak ve yol takip etmek çok kolay olmaktadır.

İkinci günün programı; Peşte’deki Kent Merkezi, Kahramanlar Meydanı ve bu iki bölgeyi birleştiren Andrassy Bulvarı’dır. Hösök Tere (Kahramanlar Meydanı); ortasındaki sütunda iki kanatlı Cebrail Heykeli, heykelin iki yandaki kolonatlarda ise tüm Macar Krallarının heykellerinin bulunduğu bir meydan. Meydanın iki yanında ise karşılıklı olarak Güzel Sanatlar Müzesi ve Sanat Galerisi yer alır. Kahramanlar Meydanı’nı kent merkezine bağlayan ve geniş kaldırımları ile gerçek bir bulvar olan Andrassy üzerinde çok sayıda malikane ve tarihi bina yer alır. Bunlar içinde saçaklarındaki Terror yazısın duvarlarına yansıdığı (nasıl olduğunu görmek gerek) Terör Müzesi ile temsil sezonuna denk gelirse kaçırılmayacak kadar ünlü 130 yıllık Opera Binası özellikle gezilmelidir.

Kent merkezinin önemli yerleri arasında 200 yıllık Ulusal Müze ve Tarihi Hal Binası da yer alır. Budapeşte belki de dünyanın en temiz hal binasına sahiptir. İki katlı çelik binanın alt katında sebze, meyve, şarküteri gibi bölümler yer alırken, asma katında turistik eşyaların satıldığı küçük dükkanlar ile keman eşliğinde yemek yiyebileceğiniz bir Macar restoranı bulunmaktadır. Burada Macarların ulusal yemeği gulaş’ı ve ünlü şarapları Tokaj’ı tattıktan sonra kahve ve pasta için Beyoğlu’nın İstiklal Caddesi’ne benzeyen yaya yolu Vaci Utca’nın sonundaki Vörösmarty Meydanı’nda bulunan Gerbeaud Kafe’ye yürüyeceğiz. Budapeşte’de çeşitli fast food zincirler arasında “3 Türk Kardeşler” adındaki Türk restoranları da sık sık karşımıza çıkıyor.

Peşte gezisinin son önemli durağı Parlamento Binası’dır. 96 m yüksekliğindeki kubbesi üzerinde bir zamanlar kızıl yıldız bulunan, 700 odalı görkemli bina; Avrupa’nın Almanya ve İngiltere’den sonra üçüncü büyük Parlamentosu kabul ediliyor. Budapeşte, Viyana’daki Opera’nın benzeri Opera’sı ve New York’daki Brooklyn Köprüsü’nün benzeri Zincirli Köprü’sü ile olduğu gibi Londra’dakinin benzeri bu bina ile dünya kentlerine bir gönderme yapar gibidir.

Parlamento’nun hemen arkasında nehir kıyısında çok sade ama çok da anlamlı bir heykel vardır. Tuna Ayakkabıları, İkinci Büyük Savaşta, Tuna kenarında vurularak öldürülen Yahudilerin ansına, gerçek boyutlarında ve demirden yapılmış, bazıları tek bazıları çift, bazıları kadın bazıları erkek ayakkabıları içinde bir çift çocuk ayakkabısı, ziyaretçilerin içlerine bıraktıkları çiçeklerle dikkat çekiyor.

10 milyon nüfuslu Macaristan’ın başkenti Budapeşte doğal güzelliğinin yanı sıra sadece 1 850 000 nüfusuna rağmen çok sayıda müze, opera, tiyatro, konser ve sergi salonu ile aynı zamanda bir kültür başkentidir. 2004’de Avrupa Birliği’ne girmesine rağmen henüz para ve gümrük birliğine geçmeyen Macaristan Türklere de vize uygulamaktadır.

145 yıl Osmanlı yönetiminde kalan Macaristan’da bugünde işletilmekte olan hamamlar başta olmak üzere çeşitli Türk izlerine rastlamak sürpriz değil. Daha önemli eserler Budapeşte dışında Estergom, Peyç ve Zigatvar gibi farklı şehirlerinde yer alırken en ilginç olanı son Osmanlı valisi Arnavut Abdi Paşa’nın Buda Kalesi’ndeki Macarca ve Türkçe yazılı mezar taşıdır. “145 yıllık Türk egemenliğinin son Buda Valisi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa bu yerin yakınında 1686 Eylül ayının ikinci günü öğleden sonra yaşamının yetmişinci yılında maktul düştü. Kahraman düşmandı, rahat uyusun”



MACARCA SÖZLÜK:

TER: Meydan
HİD: Köprü
UT: Cadde
UTCA: Sokak
KÖRÖT: Ring
ÜZLET: Mağaza
TÖRÖK: Türk
SİYA: Merhaba
KÖSÖNÖM: Teşekkür
SİVEŞEN: Bir şey değil
EGEŞEGEDRE: Şerefe
ED: Bir
KETTÖ: İki
ALMA: Elma
KAPU: Kapı
POĞAÇA: Poğaça
CIZMA: Çizme
BALTO: Palto
KİÇİ: Küçük
 

http://www.google.com.tr/#hl=tr&sa=X&ei=eEETTtDmHY3HswbfsejQDg&ved=0CBgQBSgA&q=MACAR%C4%B0STAN%27DAK%C4%B0+OSMANLI+ESERLER%C4%B0&spell=1&fp=860ee45b8659d842&biw=1024&bih=585

http://www.festtravel.com/tr/makale.asp?id=125&liderid=14

http://balkanpazar.org/mimarlik_macaristan.htm

MACARİSTAN'DA GÜNÜMÜZE KADAR GELEBİLEN TÜRK MİMARİ ESERLERİ

Uzun yıllar Osmanlı idaresinde bulunan Ma­caristan‘ da, o devirlerden kalma cami; medre­se, hamam, türbe, köprü, çeşme gibi Türk mi­marisi yapıları kalmıştır. Geçmişte derin izler bırakmış olan Türk sanat eserleri içinde, halı, kumaş, silâh, seramik, tezhipli yazma kitap, minyatürler ve fermanlar, bugün hâlâ Macaris­tan'ın çeşitli müzelerinde sergilenmekte ve bü­yük ilgi çekmektedir.

Macar saraylarından veya köklü Macar aile­lerinden toplanarak müzelere kaldırılmış olan bu eserlerin çoğu Macar Millî Müzesi'nde sergi­lenmektedir.

Osmanlıların 1683'de II. Viyana Seferi bozgunundan sonra arta kalan ve savaşlarda bırakılan her çeşit malzemeyi içine alan bu eserler, Osmanlı devri Türk sanatını en güzel şekilde anlatmaktadır.

Bunlar arasında, müzenin Türk salonu kıs­mının tam ortasında, bütün ihtişamıyla geçenle­ri büyüleyen Türk çadırı dikkat çekicidir. Müze­de bulunan diğer 5 Türk çadırından biri olan bu Beylerbeyi Çadırı, 1686'da Osmanlı ordu­sundan kalmış ve Prens II. François Rakoczi ai­lesi tarafından müzeye hediye edilmiştir.

Deri işi motiflerle süslü bu atlas çadırın için­de ve çevresindeki vitrinlerde XVII. yüzyıla ait Gördes, Uşak, Kula halı ve seccadeleri, gümüş, bakır, seramik sofra takımları, ibrik ve şifa tas­ları, İznik işi duvar çinileri, el işleri ve kumaş­lar dünyada eşine ender rastlanan Türk sanat eserleridir.

Bilhassa söylemeden geçemeyeceğimiz 1526 tarihinde Mohaç Savaşı'nda geriye kalan, aplike rumî ve lâle motifli deri kaftan, müzeyi gezen sanatseverler tarafından ilgiyle izlenmektedir. Ayrıca Budapeşte'de Süsleme Sanatları Müzesi'nde sergilenen yedi yüz Türk halısı ve kilimi, XVI. ve XIX. yüzyıl arası Türk halı sanatımızın en güzel örneklerindendir. Yine Budapeşte şeh­rinde bulunan Etnografya Müzesi, değişik bir sanat koleksiyonunu içinde toplamıştır. Anado­lu'nun çeşitli bölgelerinden derlenen müzik âletleri, nota, plâk ve belgeler, orijinal bir şekil­de ve müzede korunmaktadır.

Klasik Osmanlı motifleriyle süslü, çoğu sırma işlemeli ve XVI-XVII. yüzyıllara ait bir grup Türk işlemeleri, Budapeşte Tatbiki Sanat­lar Müzesi'nde sergilenmektedir.

Kanunî Sultan Süleyman'ın son Macaristan seferi, Sigetvar şehrine olmuş, 1566 yılının Ağustos ayında Sigetvar Kalesi kuşatılmıştı. Ka­leyi Sigetvar Kontu Zrinyi Miklos kahramanca savunmuş, fakat kuşatmanın 34. günü vurulun­ca, Osmanlılar kaleyi zaptetmişlerdi. 7 Eylül 1566 günü Kanunî'nin beklenmedik ölümü, or­dudan gizlenmiş ve Sokullu Mehmed Paşa ce­setle birlikte İstanbul'a dönmüştü.

İşte Macarların Kont Zrinyi Miklos adına Zigetvar'da kurdukları “Zrinyi Miklos Müzesinde Kanunî Sultan Süleyman'ın portresi, Sigetvar kuşatmasında kullanılan top ve silâhlar, minya­türler, Türk seramikleri, Anadolu halı ve kilim­leri, tepsi, ibrik gibi bakır eşyalar kuşatma ile ilgili bütün belgeleri dünyanın gözü önüne ser­mektedir.

1526 yılında, Kanunî'nin Mohaç zaferinden sonra Osmanlı idaresine geçen tarihî Estergon şehri, 1683 yılına kadar Türk egemenliği altın­da kalarak önemli merkezlerden biri olmuştur. 1926'da Estergon yakınlarında Szenttasheggy'de su kanalı inşaatı sırasında yapılan kazıda XVI. ve XVII. yüzyıllara ait çok sayıda Türk seramik eserleri bulunmuş, bu eserler Estergon Şehir Müzesi'ne kaldırılmıştır.

1490-1500 olarak tarihlenen ve 1936'da Sir robertabdy koleksiyonundan alınan Osmanlı dev­ri İznik işi bir çini tabak ile XVI. yüzyıla ait ol­duğu tahmin edilen diğer bir İznik işi tabak, bu müzedeki önemli eserler arasındadır. Bu iki eserin de XVI. yüzyıl ortaları olarak tarihlendirilmesi daha uygundur. XVIII. yüzyıl olarak tarihlendirilen kulplu bir çini sürahi ile koleksi­yondaki Kütahya seramikleri, grubun en güzel eserlerindendir.

I. BUDIN / BUDAPEST

Gül Baba Türbesi - XVI yy.

Kale ve Burçlar - XVII yy.

Sokullu Mehmet Paşa Kaplıcası - XVI yy.

Horoz Kapısı Hamamı - XVI yy.

Toygun Paşa Camii - XVI yy. Duvarları bir kilisenin içinde kalmıştır.

Mustafa Paşa Ilıcası - XVI yy.

Debhane Hamamı - XVI yy.

II. EĞRİ, EĞER / EGER
Minare - XVI yy.

Valide Sultan Hamamı XVIIyy. Kale - XVI yy.

III. ERD

Hamza Bey Camii Minaresi - XVI yy.

IV. ESTERGON / ESZTERGOM
Ihcı Kalesi - XVII yy.

Hacı İbrahim Camii -XVII yy.

V. GESTES / VARGESZTES
Kale - XVI yy. sonu

VI. İSTOLNİ BELGRAD / SZEKESFEHEVAR

Güzelce Rüstem Paşa Hamamı - XVI yy.

VII. PEÇEVİ-PEÇUY / PECS
Yakovalı Hasan Paşa Camii- XVI.yy Kasım Paşa Camii - XVI yy.

İdris Baba Türbesi - XVI yy.

Ferhad Paşa Camii - XVI yy. sonu. Yalnız duvarları kalmış

VIII. SİGETVAR / SZIGETVAR Sultan Süleyman Camii - XVI yy.

Ali Paşa Camii - XVI yy.

Türk Evi

Kale - XVI yy.

IX. ŞIKLOS / SIKLOS Malkoç Bey Camii - XVI yy. Harap


 TURKISCH HUNGARY CONTACT

http://budapest.emb.mfa.gov.tr/





 
GEBZE BELEDİYESİ MEHTER TAKIMI
 
 
Bugün 14 ziyaretçi (19 klik) kişi burdaydı!



< Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol